Hepimiz sol yanımızda bir kalp taşıyoruz. İyi, kötü, temiz, kirli, güzel, saf… Ve oradan sayıısız şey geçiyor. İşte bugün burada kalbimizden geçenler üzerine konuşacağız.
Hepimiz sol yanımızda atan bir kalbe sahibiz değil mi? Evet öyleyiz, hepimiz içimizde iyi, kötü, güzel, saf, temiz ya da kirli bir kalp taşıyoruz. Ve oradan bir sürü his, düşünce, niyet, duygu geçiyor attığı her ân.
Kalbimizden geçenler aslında ilk olarak beynimizde doğuyor, oradan kalbimize inip orada kök salıyor ve en nihayetinde ruhumuzda büyüyüp bedenimizde var oluyor ve orada hareket ediyor. Yani kalbimizden geçenler sadece orayı yani kalbimizi değil, beynimizi, bedenimizi ve ruhumuzu da etkiliyor, bu dörtlü farkında olmadan da olsa hep etkileşimde değil mi zaten?
Hayatımızda hemen hemen birçok şeyi kontrol edebilmemiz mümkün olamayabiliyor ne yazık ki. Sanırım bu durumdaki temel sebep, oradan geçenlerin bizim kontrolümüz dışında gelişmesi, bizim bu durumdan sorumlu olmamamız ve kalbimizden geçenleri kontrol edemememiz. İşte tam da bu noktada acaba kalbimizden geçenin yanlış olabileceği düşüncesi bir sarmaşık misali sarıyor aklımızı bazen.
Kalbimizden geçen bir şeyin yanlış olup olmaması aslında tamamen neyi amaçladığına, niyetinin ne olduğuna, neye niyet ettiğine, neye hizmet ettiğine, altında nasıl hisler yattığına, nasıl duygular beslediğine, ne duygularla yürüdüğüne bağlı. Eğer altında kirli hisler yatıyorsa, niyeti kötüyse, zehirli duygularla beslenip onlarla yürüyorsa, hayırlı olmayan bir amaca hizmet ediyorsa, iyi niyetli, değilse, niyet ettiği şey de iyi bir şey değilse, işte ancak o zaman yanlış olabilir. Çünkü bu durum daha sonra hem kendine zarar verecek hem de etrafındakileri yaralayacak sonuçlar doğurabilir.
Ama bunun dışında eğer kalbimizden bir şey geçiyorsa bu yanlış olabilir mi? Eğer öyleyse bunun ne kadarı yanlış olabilir ki? Sonuçta oradan masumâne, saf, tertemiz, güzel duygular geçiyor. İyi niyetli , güzeleniyet eden, altında saf hisler yatan, en masum , en temiz duygularla büyüyüp onlarla yol alan, hayırlı olanı amaçlayan ve tüm bunlarla kalbimizden geçenlerin yanlışlık payı ne kadar olabilir ki? YA DA OLABİLİR Mİ? (eğer gerçekten böyleyse).
Dedim ya; oradan geçenlerden biz sorumlu değiliz, onlara müdahale de edemeyiz, onlar kalbimize bastıra bastıra, bazen onu ısıtarak, bazen acıtarak, bazen iyi ederek, titreterek ama en çok da onu ve bizi büyüterek oradan geçip giderler, bizse sadece onun akışında kayboluruz.
Ve asla yanlış olamazlar, yanlış olduğunu iddia edenler ise sadece bu durumu anlayamamanın getirdiği küçümserliğin, ilgisizliğin ve anlamaktan aciz oluşun tutsağıdır.
Yazımı burada sonlandırırken size demem şudur ki; kalbimizden hep iyi niyetli olanlar, güzele niyet edenler, altında masum hisler yatan, en temiz ve saf duygularla filizlenip onlarla yeşerenler, hayırlıyı amaç edinenler geçsin. Onlardan sorumlu olmadığınızı, onların insiyatifiniz dışında gelişip, onlara hükmedebilmenin mümkün olmadığını ve olamayacağını ve de asla ama asla yanlışlık payı taşımadığını hiç unutmayın, kimsenin de sizi bu durumu anlamaktan aciz oluşlarıyla, buna ilgisizlikleriyle ve içi boş alaycılıklarıyla yargılamasına sakın izin vermeyin. Kendinizi korkusuzca ve özgürce onların tatlı akışına teslim edin. Ve onları savunmaktan, onlara inanmaktan, onlara güvenmekten, onlara dair umut etmekten, onlar için savaşmaktan, onların peşinden gitmekten ve de ONLARI SEVMEKTEN ASLA VAZGEÇMEYİN OLUR MU?