Hobbit, J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi serisinden önce kaleme aldığı ve serinin temelini attığı kitabıdır. Bu nedenle Yüzüklerin Efendisi’ne hayran olanların, serideki olayların nasıl başladığını görmeleri için okumaları gereken bir kitaptır. Çünkü güç yüzüğünün Bilbo Baggins’in eline nasıl geçtiğini, Bilbo’nun Frodo’ya verdiği zırhın nerden geldiğini bu kitaptan öğrenmiş oluyoruz.
Tolkien’le ilgili pek çok eleştiri var aslında. Toliken ırkçılıkla suçlanır ve bu sebeple kitabındaki kötü kahramanların kim olduğu ile ilgili teoriler vardır. Kahramanların güzel ve beyaz ırktan olması tartışılmakta ve İngiliz aristokrasisinin izlerinin de kitaplarında göze çarptığı düşünülmektedir. Bu konu hakkında tartışmaya girmeyeceğim. Doğru ya da yanlış bilemiyorum ama yarattığı dünya aslında bizim dünyamızdan çok da farklı değil.
Asıl konumuza dönecek olursam ben aslında Yüzüklerin Efendisi’ni okumamıştım. Sinemada filmini izledikten ve bu seriye hayran olduktan sonra kitapları okumaya karar verdim. Çünkü çoğu zaman kitaplarla uyarlamalar birbirini tutmaz ve kitaplar uyarlamalarından çok daha iyidir. Ben de bu sebeple Tolkien’iokumaya başladım. En baştan başlamam gerektiğini düşündüğüm için Hobbit’ten başlamak istedim ve bu kitabı bir çırpıda okudum. Kitabı bitirdikten sonra bu kitabın neden filme daha önce aktarılmadığı sorusu kafamı kurcaladı. Bu sebeple daha Hobbit’in filme aktarılacağını ve yönetmenin Peter Jackson olduğunu öğrendiğimde çok sevindim.
Peter Jackson kitabı dört bölümde filme aktarmış. Her yıl bir bölümü gösterime girdi ve ben Hobbit’i izlemek için gösterime girdiği ilk gün gittim sinemaya. Uzun süredir vuslatı bekleyen aşık gibi. Filmle ilgili elbette olumlu görüşlerim var ama görmezden gelemeyeceğim bir gerçek de var. Legolas’ın görüntüsü. Yüzüklerin Efendisi’nin serisinin son filmi 2003 yılında yapılmış, Hobbit’in ilk filmi ise 2012’de. Bu şu açıdan önemli, Legolas Hobbit’te daha yaşlı ve kilo almış görünüyor. Bu, bir Elf için hele de asıl olaylardan çok önceki zaman anlatılırkenki Legolas’ın bu görüntüsü rahatsızlık vermektedir. Dahası, kitapta Legolas karakteri yoktu. Muhtemelen filmin fanları, özellikle de Legolas ve Orlando Bloom hayranları için filme bu karakter eklenmiş. Yine de filmlerde Legolas’ın akrobatik hareketleri bir nebze de olsa onun görüntüsünü göz ardı etmemizi sağlayabilmiştir. Hele de serinin ikinci filminde nehir kıyısında cüceler Elf diyarından kaçarken Legolas’ın cücelerin kafasına basarak orklara ok fırlattığı sahne eğlenceli olmasının yanı sıra da estetikti de bana göre. Gerçi Legolas’ın karşılıksız aşkı ve aşkı için yaptığı fedakarlıklar, vazgeçişler, onurlu hareketler Legolas hayranlığını arttırabilecek düzeyde. Şu ana kadar Legolas’tan bahsettim ama filmin ana karakteri Legolas değil, Bilbo ve cücelerdir. Üstelik bir cücenin bir elfe aşık olması ve elfin de ona karşı olan hisleri de filme ilginçlik katmıştır.
Bilbo Baggins, filmin ana karakteri. Cüceler, Gri Gandalf’ın önerisiyle Bilbo’yu hırsız olarak işe alırlar. Her ne kadar Bilbo, başlarda gönülsüz olsa da onlara katılmaya ikna olur. Bu macerada yaşadıkları onda derin izler bırakır ve Bilbo korkaklıktan cesarete doğru adım atar. Aslında belki buna cesaret dememek gerekir, bilemiyorum. Ancak bu eserde asıl önemli nokta şu, yazarın ana karakteri zayıf, korkak ve ufak tefek bir varlık olarak seçmesi.
Yazarın seçimleri ve üslubu üzerine çalışanlar İngiliz aristokrasisinin izinin eserde açıkça görüldüğünü öne sürmektedir. Aslında Yüzüklerin Efendisi’ne dikkatle bakıldığında Sam’in Frodo’ya “bay” diye hitabından Sam’in Frodo’nun hizmetkarı olduğu anlaşılmaktadır. Her neyse Hobbit serisinde de kahramanımız ufak tefektir. Kendisinden beklenmeyen işleri başarır. Buradan çıkan sonuç, bazen hiç umulmadık insanların çok büyük işleri başarmasıdır. Çünkü dikkat çekmezler, göz ardı edilirler ve böylelikle aradan sıyrılırlar. Sonunda da başarılı olurlar. Bu filmde de öyle oldu. Bilbo, Smaug’un karşısına çıkar ve onunla mücadele içine girer. Mücadelesi daha çok konuşma üzerinedir. Zaten Bilbo’nun dikkat çeken özelliği ve Frodo’dan farkı çok konuşarak zaman kazanmasıdır. Serinin ikinci filminde bir sahnede Bilbo trollerle konuşarak onların dikkatini dağıtmış ve cücelerle Bilbo ölümden dönmüşlerdir. Ayrıca
yüzüğü çaldıktan sonra Gollum’un elinden bilmeceler sorarak kurtulması da onun konuşma becerisi sayesinde olmuştur.
Üçüncü ve son film için bazı olumsuz eleştiriler var. Bazıları sanırım sırf aksiyon için filme gitmişler. Bana göre bu filmin asıl amacı aksiyondan ziyade insan doğasıdır. Özellikle de bu son filmde cücelerin kralı Thorin’in, Smaug’un ölümünden sonra hırslarına yenik düşüp hazineyi paylaşmak istememesi vurgulanmıştır. Insanların zayıflığı bir kez daha ön plana çıkmıştır. Yüzüklerin Efendisinde yüzüğe sahip olan kralın yüzüğü yok etmekten vazgeçip kendine saklamasıyla olayların akışının değişmesine sebep olan açgözlülüğü Hobbit’te de görülmektedir. Aslında daha derin düşünürsek iktidar sahibi olanların koltuk sevdalarının toplumun, dünyanın sonunu getirecek olaylara neden olduğu da vurgulanıyor olabilir. Bu sebeple bu filme ve hatta kitaplara olumsuz taraflardan bakanların bir de bu açıdan düşünmelerini tavsiye ederim. Bu eser içerik olarak çok güzel mesajlar vermektedir. Diğer aksiyon filmlerinden diğer farkı ise kahramanın kaslı ve popüler olmamasıdır. Bunun da kim olursan ol, bu dünya için bir anlamın var, kendini faydasız görme mesajını ilettiğine inanıyorum. Çünkü diğer filmleri izlediğimizde bu dünyada var olması imkansız görünen insanların kahramanlıklarına hayran kalırken Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi’nde Hobbitlerin dünyayı kurtarmaları manidardır. Üstelik Yüzüklerin Efendisi’nde Gandalf’ın “bazen dünyayı hiç beklenmedik kişiler kurtarır” şeklindeki sözleri de bunu kanıtlar niteliktedir. Sonuç olarak bu seri bana göre sıradan bir aksiyon olarak düşünülmemeli ve felsefesi yok sayılmamalıdır.
Sözümü bir atasözüyle tamamlamak istiyorum: Ummadık taş, yarar baş. Bu hayatta hepimize düşen bir görev var ve herbirimizin yaşamı çok değerli. Bazen sadece bunu göremiyoruz. O yüzden hayattan hiçbir zaman umudu kesmemek gerekir.